Hayat bir mucize! Bu ülkede ilerlerken karşınıza şekerlemeden evler, bin renkli kuşlar, yakut yüklü ağaçlar çıkacak en beklenmedik anda... Unutmamak için yazmalı! Bir masal gibi sonsuzluğa...

19 Nisan 2010

Aşk tahta oturunca kraliçeler de mutlu olur...

The Young Victoria/ Genç Victoria


Yön: Jean - Marc Vallee
Oyn: Emily Blunt, Rupert Friend, Paul Bettany, Miranda Richardson, Jim Broadbent

Tarihi öyküler söz konusu olunca, özellikle iş Victoria gibi efsaneleşmiş karakterlere uzanınca, çocukluk yıllarını prenses masallarıyla geçirmiş her kadın gibi benim için de akan sular duruyor sevgili okurlar… Hele bir de kişisel sinema serüveninizde dönem filmlerine karşı özel bir ilginiz varsa, etekleriniz zil çalarak koşuyorsunuz salona! Ancak Buckingham Sarayı’nın koridorlarında gezinmek, o görkemli elbiseleri, saç lülelerini, korseleri, ihtişamlı sofraları ve beyefendilerin hanımlar önünde reverans edişini görmek güzel olsa da, ne çok övülesi ne de fazla yerilesi, ortalama bir film The Young Victoria/ Genç Victoria.


Oysa daha büyük heyecanlara sürüklenmek, o yılların içinde savrulup sarsılmak gibi daha yüksek beklentilerim var benim dönem filmlerinden. Genç Victoria ise ne yazık ki böylesine bir etki yaratmakta kifayetsiz kalıyor. Dilerseniz nedenlerini sorgulamaya kamera arkasından başlayalım… Fransız asıllı Kanadalı yönetmen Jean – Marc Vallee’yi bol ödüllü C.R.A.Z.Y/ Çılgın (2005) filminden tanıyoruz. Senaryo ise Robert Altman’ın Gosford Park’ıyla akıllarımızda kalan Julian Fellowes’a ait. Bu aşamada; yönetmenin anlatımda bir ritim sorunu yaşadığını, tempoyu filmin bütününde korumakta güçlük çektiğini ve senarist Fellows’un ise kendisinden beklenen derinlik/ etkinliği bu kez yakalayamadığını peşinen söylemeliyim.

Film, Kent Dükü ile Düşesi’nin kızları Prenses Victoria’nın doğumu ve çocukluk dönemine kısaca göz attıktan sonra, Victoria’nın Kraliçeliğinin ilk yıllarına yoğunlaşıyor. Genç kadının bu geçiş döneminde yaşadığı siyasi ve duygusal sıkıntılara, bağımsızlığını elde ediş mücadelesine ve bu süreçte aşka sarılarak var olma/ güçlenme öyküsüne odaklanıyor. Ancak problem şu ki, değindiği hiçbir temayı vurgulamakta ve dillendirmek istediği hiçbir büyük cümlenin altını çizmekte başarılı olamıyor film. Öyle apar topar neticeleniyor ki öykü, perde kararıp ışıklar yandığında damağınızda yarım kalmış bir tat duygusuyla irkiliyor ve yönetmenin adeta tüm çekim sürecini hedefini somutlaştırma sıkıntısı içinde geçirdiğini hissediyorsunuz.


Filmin en tatlı yanı, şüphesiz oyuncuları… Şu ana dek pek de sıcak bakmadığım Emily Blunt, olgunluk dönemi portresini Judi Dench (Mrs. Brown) ile hatırladığımız Victoria’nın gençlik/ toyluk dönemini ve Kraliçeliğe geçiş sürecini o baygın bakışları ve donuk ifadesiyle başarıyla canlandırıyor. Büyük aşkla bağlanıp hayatını birleştirdiği kuzeni, Almanya Prensi Albert rolünde Rupert Friend, geçen yıl Michelle Pfeiffer’la birlikte oynadığı Cheri/ Aşkım filminde olduğu gibi yine enteresan yüzüyle akılda kalıcı bir performans sergiliyor. A Beautiful Mind/ Akıl Oyunları’nın hayali karakteri ve The Da Vinci Code/ Da Vinci Şifresi’nin unutulmaz Silas’ı olarak kalplerimizi kazanan Paul Bettany’nin de, Victoria’nın akıl hocası Lord Melbourne karakterinde film bittikten sonra da tüm gerçekliğiyle bizimle yaşamayı sürdürdüğünü söylemeliyim.

Son olarak… Yapımcıları arasında Martin Scorsese ve York Düşesi Sarah Ferguson gibi iki ilginç ismin bulunduğu Genç Victoria’nın en çekici yanlarından biri de müzikleri… Ilan Eshkeri imzalı tema, öykünün bütününe büyük bir ahenkle eşlik ediyor ve duyguyu güçlendirmekte önemli katkı sağlıyor. Her izleyiciye yüzde yüz salık veremesem bile, dönem filmlerine özel ilgi duyanlardansanız yine de görmenizde fayda var derim… İyi seyirler!
(www.tersninja.com'da yayınlanmıştır)