Hayat bir mucize! Bu ülkede ilerlerken karşınıza şekerlemeden evler, bin renkli kuşlar, yakut yüklü ağaçlar çıkacak en beklenmedik anda... Unutmamak için yazmalı! Bir masal gibi sonsuzluğa...

10 Şubat 2010

"25 yaşında kız kalbi var bende..."

“Dünya onun, yolu açık olsun” diyordu Nazım Hikmet. Dünya Semiha Berksoy’u ayakta alkışladı...
Cumhuriyet gazetesindeki muhabirlik dönemimde, 1999’da Semiha Berksoy’la yaptığım söyleşiye bu cümlelerle başlamışım. Türk operasının efsanevi sanatçısı, o günlerde 70. sanat yılını kutlamanın telaşı içindeydi ve Robert Wilson’ın “Önceki Günler, Ölüm, Yıkım ve Detroit” oyununda, tam 90 yaşında Wagner söyleyerek New York’u sarstığı Lincoln Center sahnesinden henüz inmişti.

Doğumunun 100. yılı nedeniyle 12 Şubat tarihinde Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde açılacak “Ben Yaşardım Aşk ve Sanatla” sergisi üzerine, bu olağanüstü kadınla yıllar önce yaptığım söyleşinin bazı bölümlerini sizlerle paylaşmaya karar verdim.

Berksoy, hayatındaki onca aşk ve sanatın arasına bir de kalp ameliyatı sığdırmıştı ve söze bu ameliyattan dem vurarak başlamaktan büyük keyif alıyordu: “Aslında ben 90 yaşında değilim, 25 yaşındayım. 1997 yılında kalp ameliyatı geçirdim, üç damarım değişti. Onun için şimdi 25 yaşında kız kalbi var bende. Öyle olmasa kalkıp Amerika’ya gidip Lincoln Center’da Wagner söylenmez. Büyük bir sesle söylüyorum çünkü… Neden? Kalbim genç de ondan, mesele burada”.

Amerika’da rol aldığı oyunun yönetmeni, onu projede yer almaya ikna edebilmek için Türkiye’ye kadar gelip evinde ziyaret etmişti. Berksoy onca yıllık başarıya, takdire, övgüye ve ödüllere rağmen, kendi dilinden de döküldüğü gibi belli ki hala bir gençkız ruhuyla insanlardan ilgi ve sevgi görmekten müthiş mutluluk duyuyordu. Yönetmenle tanışmalarını anlatırken sesinde beliren coşku ve gözlerindeki ışıltıyı unutmak mümkün değil: “Bu Robert Wilson, Teksaslı bir herif, deli bir şey. Guggenheim Müzesi’ndeki sıra dışı resimler gibi bir adam. Bayılıyor bana, iki kere evime geldi. ‘İlla oynayacaksın’ diyor… Beni angaje etti. Daha da birlikte çalışacakmışız. Eh, ben de 25 yaşında olduğuma göre…”.

“New York’ta kıyamet koptu” diyerek bu kez oyunu anlatmaya başlıyordu Berksoy, “Dünya çapında sanat hareketi oldu. Ingmar Bergman’ın kızı, Fiona Shaw, bütün dünya meşhurlarıyla oynadım. Ellerimi öptüler, çünkü bende büyük ses var, dünyada hiç bulunmayan bir ses… Metropolitan’da bile yoktur. Ben seneler önce Berlin’de de sahneye çıktım. Avrupa’da ‘Wagner muganniyesi olmak için mukadderat tarafından seçilmiş” dediler benim için. Bir sanatkar doğuştan yüksek duygu sahibi olacak. Bu duygu tabiattan bana verilmiş. Aynı sesle, tek ses kullanarak söylemek…’Do sesini verdim, ölümü yendim’. Bu benim lafım”.

Berksoy gerçekten çok sıradışı bir insan ve büyük bir sanatçıydı. Onun gibi olamasak ve hatta sanatçı olmasak da, söyleşiden kalan son öğüdüne kulak vermekte yarar var sevgili mucizeciler: “Bilim olur, sanat olur… Hayatta bir değeri olacak insanın, o şart!”. Evet, içimizdeki değeri keşfetmekte gecikmediğimiz yaşamların kahramanları olmak dileğiyle… Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.