Hayat bir mucize! Bu ülkede ilerlerken karşınıza şekerlemeden evler, bin renkli kuşlar, yakut yüklü ağaçlar çıkacak en beklenmedik anda... Unutmamak için yazmalı! Bir masal gibi sonsuzluğa...

20 Şubat 2010

Bir gece ansızın gelebilirim…

Hayatta hangi duygunun ne zaman nerede karşınıza çıkacağı, bir hatıranın hangi sandıktan fırlayacağı hiç belli olmuyor sevgili mucizeciler. İşte ben de bunlara hoş sürprizler, anı sonsuz kılan mucizeler diyorum. Çünkü unutulanı yeniden keşfettiğiniz o an, mutlaka kayıtlara geçiyor.

Çok keyifli bir akşamın ardından sizlerleyim şu an. Evet, bu akşam çok sevgili dostumun, Tuğba’mın doğumgünün kutladık. İnsan büyüdükçe aşkı olduğu gibi arkadaşlıkları, dostlukları da daha derinden, daha çok paylaşarak ve daha incelikli yaşıyor. Bana göre o “nerede masumiyet çağımızın aşkları, duyguları” sitemini doğrudan evrene gönderirken çok adil davranmıyor pek çoklarımız. Evet belki küçükken, çok genç ve örselenmemişken daha büyük neşeyle ve coşkuyla karşılıyoruz yaşamı; ama zihin haritalarımızdaki çizgiler yoğunlaştıkça kendimizle ve ötekiyle iletişim kuracak yollarımız/ yönlerimiz de çoğalıyor, daha çok katmandan süzerek ve daha derinden hissedebiliyoruz artık.

Evet, bu gece dostumun 34. yaşgünü pastasının mumlarını üfledik. Alkışlar arasında mutluluk dileklerimizi sunarken, bir yandan onun geçmiş 34 yılının umutları, sevinçleri, düş kırıklıkları, sevgileri içinde ben de küçük, anlık bir yolculuk yaptım. Kim bilir, belki o an kendi yolculuğumdu asıl hissettiğim. Ya da dediğim gibi, kendi öykümün deneyimi ve çok yakınımdaki bir başka yaşamın serüveni arasında kurduğum özdeşliklerle, bu anın gücünü daha yoğun hissettim. Mutlu olmayı benim istediğim kadar onun da istediğini bildim. İçinde yaşattığı hayalleri, hayattan beklentilerini o mumları üflerken nasıl çığlık çığlığa bağırmak istediğini duydum.

Ve bu gece, doğumgününde… Metnin başına dönersek, yine hayatın oyunlarından birinin içine düştüm. Tekrar ediyorum, hangi duygunun ne zaman nerede karşınıza çıkacağı hiç belli olmuyor sevgili mucizeciler. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın umut yüklü şiirinden seçkiler gibi… “Bu kadar yürekten çağırma beni!/ Bir gece ansızın gelebilirim/ Beni bekliyorsan, uyumamışsan/ Sevinçten kapında ölebilirim/ …/ Belki de hayata yeni başlarım/ İçimde küllenen kor alevlenir/ …/ Aşk bu, bilinir mi nereye varır…”. Eğer siz, bir hatırayı, geçen yıllarda kalmasına rağmen geçmişe gömmediyseniz, hatıranıza sahip çıktıysanız, o da bir gün mutlaka gelip size borçlandığı duyguyu geri ödüyor. Yeter ki siz hala çağıracak, kapılarınızı açık tutacak kudrete sahip olun.

Evet, unutulanı yeniden keşfettiğiniz an mutlaka kayıtlara geçiyor; yazıda ya da akılda. Bu akşam, “eski” değil, sadece geçen zamana ait bir sevgiyi yeniden sunup, o sevginin hatırasını anın içinde yakalama fırsatını armağan ettiği akşamlarından biriydi hayatın. Ve eve dönerken bir şarkı eşlik etti hatıraya: “Senin alev gözlerin/ Eritse şu ruhumu/ Buz olur kesilirim/ Yanarken içim/.../ Sevdan bir ateş oldu bende/ Gönlüm bir deli coştu sende/.../ Kime dokunur ellerim/ Kimi görür gözlerim/ Ölüm çıkar karşıma/ Yine sen derim”.

Dediğim gibi, bir hatıranın hangi sandıktan fırlayacağı hiç belli olmuyor. Hayat en parlak haliyle kapının arkasından fırlayıp bizleri şaşırtmaya bayılıyor. Hangi çıkmaz sokağın nerelere açılacağı hiç bilinmiyor. Bakalım daha ne mucizeler bekliyor bizi… Yol uzun. Yürümeye, koşmaya, yorulmaya devam… Yola devam!