Hayat bir mucize! Bu ülkede ilerlerken karşınıza şekerlemeden evler, bin renkli kuşlar, yakut yüklü ağaçlar çıkacak en beklenmedik anda... Unutmamak için yazmalı! Bir masal gibi sonsuzluğa...

26 Nisan 2010

YAŞAM ÜZERİNE GÖRSEL FELSEFE METNİ

El Secreto De Sus Ojos/ Gözlerindeki Sır


Yön: Juan Jose Campanella
Oyn: Ricardo Darin, Soledad Villamil, Pablo Rago, Javier Godino

Bir destan, modern ağıt, bir başyapıt…
Secreto De Sus Ojos/ Gözlerindeki Sır’ı izlerken, hatta daha ilk yarının sonlarında, bu ve benzeri düşünceler çoktan aklımda yoğunlaşmaya başlamıştı sevgili okurlar. Uzun zamandır mideme yumruk yemişim hissi uyandıran bir film izleme zevkine ulaşamamıştım. Sağ olsun, Arjantinli yönetmen Juan Jose Campanella bunu ziyadesiyle başardı.

Aslında üst satırlara girmesi gereken bir teşekkürüm daha var; o da, filme aktarılan romanın yazarı Eduardo Sacheri’ye… Zaten senaryoyu da oturup yönetmenle birlikte yazmışlar. Bu yıl En İyi Yabancı Film dalında Oscar ödülünü kazanan Gözlerindeki Sır’ın, yarışın ilk başından ipi göğüsleyeceğine kesin gözüyle bakılan Un Prophete/ Peygamber’i geride bırakmasına hiç şaşırmadığımı söyleyebilirim.

Oyuncu ve senarist olarak da çeşitli deneyimleri olan ve Son of Bride, Moon of Avellaneda gibi az sayıda filmi bulunan yönetmen Campanella, şahsen benim müptelası olduğum televizyon dizisi Dr. House’ın da yönetmeni. Diziyi izleyenlerin çok iyi bileceği gibi, Campanella bu filmde de karakterlerin iç dünyasına vurgu yapmak ve tempoyu baştan sona yüksek tutmak konusunda kusursuz bir işe imza atmış. İzleyiciyi bütünüyle ele geçiren sıradışı öyküsü, güçlü diyalogları, başarılı kurgusu, akıl oyunları ve detaylardaki derinliğiyle unutulmaz bir film çıkmış sonuçta ortaya.


Gözlerindeki Sır, geçmişe ait olduğu hemen anlaşılan ve tren istasyonunda yaşanan son derece şık bir ayrılık sahnesiyle başlıyor. Ardından, bu sahnenin kahramanı olan emekli sorgu müfettişi Esposito’yu şimdiki zamanda, bir romanın ilk satırlarını yazarken görüyoruz. Esposito, 25 yıl önce araştırdığı bir olayı kaleme almak üzere şehre geri dönüyor. Ve film, geçmişe gömülmüş bir tutku cinayetinin izleğinde, geri dönüşlerle, iki paralel zamanda ilerlemeye başlıyor.

Eski bir fotoğrafta, gözlerindeki tutku dolu bakışla kendini ele veren katilin peşinde geçen kovalamaca, sorgu ve hesaplaşma süreci, aslında çok derin bir felsefi metnin zeminini oluşturuyor. Yönetmen; aşk, suç ve ceza öyküsü çemberinde “Geçmiş geçmişte kalmalı”, “Koca bir hayat boşuna yaşanır mı?”, “Bize kalan sadece hatıralardır, o yüzden en iyilerini seçmeli” gibi tezlerini birer birer ortaya atıyor ve hepsini ayrı ayrı didikliyor.

“Erkek milleti her şeyini değiştirebilir, tutkusu dışında…” formülünden hareketle, mektuplarında yazdığı futbolcu isimleri üzerinden soluk kesen akıl oyunlarıyla katile ulaşılıyor ve oldukça sarsıcı bir sorgulama sahnesiyle olayın psikolojik çözümlemesi gerçekleşiyor. Tutkuları, korkuları ve zayıflıklarıyla özenle işlenmiş karakterler, oyuncuların da marifetiyle kusursuz biçimde canlandırılmış.


Tüm bu süreçte, yaşanan olayların arka planında aşkın hallerini de sorgulamayı ihmal etmiyor yönetmen. Katilin cinayet işleyecek kadar hastalıklı tutkusu, biricik eşi öldürülen kocanın sonsuzlaşan bağlılığı ve sorgu müfettişi Esposito’nun 25 yıl bitmeyen imkansız aşkı üzerine düşünmekten alamıyoruz kendimizi film boyunca. Federico Jusid ve Emilio Kuderer’in müzikleri, bu düşünsel sürece duygularımızın da coşarak eşlik etmesine büyük katkı sağlıyor.

Bryan Singer’ın Usual Suspects/ Olağan Şüpheliler’i ve Neil Burger’ın Illusionist/ Sihirbaz’ının son dakikalarını andıran heyecan dolu final sahnesinde, yapbozun parçaları bir araya gelirken filmin nabzı gitgide yükseliyor ve sır düğümü çok etkileyici/ unutulmaz bir neticeyle çözülüyor. Daha önce de söylediğim ve tekrar altını çizecek olduğum gibi, tutku – geçmişle hesaplaşma – aşksız bir yaşamın imkansızlığı gibi konuları olay örgüsü üzerinden eşeleyen, görsel bir felsefi metin bana göre Gözlerindeki Sır. Ve filmin başında görüntüye giren hurda daktilonun eksik A harfi en sonunda aşkı büyük harflerle beyazperdeye yazarken, sinemanın sihirbaz yönetmenlerin elinde nasıl bir büyüye dönüşebildiğine bir kez daha tanık oluyoruz.
(www.tersninja.com'da yayınlanmıştır)